16 Mayıs 2013 Perşembe

Payımıza Düşen.Ve Seçtiklerimiz...



  Payına düşenle yaşamayı bilmek.Ona razı gelmek.Ufak mutluluklar örneğin.Hedefler,hedeften sapanlar.Kulvar dışında kalan haller.Bir kalıba sığmayan,bir amacın yolunda kendini heba etmeden.Başına buyruk günler.Kederler...Hüzünler...Sevinçler...

  Hadi bak.İçi geçmiş şu çürük eğitim sisteminin paslı kırık dişlileri arasından sıyrıl.Atıl hayata oğul.Çalış,çabala.Yarat.Çırpın,didin ama gir şu sığ kalıba,herkes gibi,eller gibi.Nice örnekleri gibi.Yuvar kur oğul.Bunca hengameler altında çocuklar getir dünyaya.Onlarıda sok bu dişlilerin arasına.Ve sürdür bu alışmışlığı.Böyle gelmiş böyle gider.Sen bu kalıbın dışında kalma.Kalma ki bizim hayat kahramanımız ol.Olmayan doğa üstü güçlerinle,çırpmadan kırılan kanatlarınla...

  Toplum baskısının,eğitim sisteminin,dolayısıyla aile baskısının sayesinde hayatı,tutunamadığımızda bizi içine alıp yutan bir canavarmış gibi algılattılar,daha hayat diye bir yola atılmadan.''Büyüyünce ne olacaksın...'' gibi suallerin her gittiğin alanda yöneltilmesi,tamamıyla bir akıl çatışmasına yol açmıştı zihnimiz.Her benzer sualde kendini sorguladıkça içe kapanan,sırlarını kendi içine atan bireyler olup çıktık.Uzun bir dönem etki altında kaldık..

  Bu çatışmanın yarattığı tahribatların izini süreyim derken uzunca bir geçmişin yolculuğuna gittim..O yıkık ve çevremizi istila eden hayat denilen canavarın aslında bizzat eğitim sistemimizin,büyüklerimizin olduğunu henüz ilk başlarda anladım.Belirli bir kalıba sokulduk.O kalıbın içinde ruhumuz,bedenimiz,kafamız apayrı yollardaydı hep.Zorluklar içinde,bombaların yağdığı bu dünyaya gelmeyi biz seçmedik.Ayak tabanlarımızın derisini yüzen lastiik ayakkablarıda.Yani bu yoksulluğuda biz seçmedik.Keza gittiğimiz okulu,zorla dayatılan bölümleri.Zorla silah altına alınışlarıda.İş hayatımızıda.Kimimiz evliliklerinide.Yaşadığı şehirleride...


  O dar kalıbın içinde uzunca sürüp giden bu yol,aslında bizi bir yanımızdan yapışıp sıkıca tutmuş ve istediği gibi belirli bir rotaya doğru sürüklüyor.Bu sürükleniş, her günün dünden farksız,renksiz bir o kadar da tozlu geçmesine hazırlıklıyız.Çünkü bu yoldan ne dönmek var,ne sapmak.Sana biçilen,sana yazılan bir hayatın tekrarını oynuyorsun.Yarınlardan umutsuz,bir o kadar mutsuz görevini icra ediyorsun...


  Oysa böylemiydik.Şimdi bir nota duyduğunda,bir enstrümanla tanıştığında,kalem tutan ellerini gördüğünde,bir eylemi herkesten ve her şeyden farklı resimleştirdiğinde,göğe baktığında yıldızların şehirlerini düşlediğinde,acıyıla,zorluklarla savaşabildiğinde nasıl bir engele (canavara) takılı kaldığımızı anlıyoruz. Bu seçilmişliği bir süre sonra,yaşamın yarı yolunda red ederek,riskler alarak deneyenleriz.Ruhunun ayrı,kafanın ayrı,bedeninin ait olmadığın yerde olması gibi bir gerçeğin peşine düşenleriz.Şimdi hayatın sundukları değil,kendi seçimlerimizin arifesindeyiz.Başkası için değil,başkaları için değil.Kendi dünyamızın mutluluğunu oluşturmak için...

Şimdi elime ayağıma dolaşan o canavarlaşan günleri sokağın ortasına dairesel olarak dizip kibritimi çakıyorum.Yanarken çıkardığı sesleriyle,göğe yükselen dumanıyla ömrüme yapışan ne varsa alıp götürdüğünü izlerken ki keyifi yaşıyorum.Şimdi durma zamanı değil.Ardıma bakmadan gidiyorum.
Bahama'lı martılara.Sevdalara...Umutlara...Hayallerimin peşine...

Peki sen oğul !
Sen seçtiklerinlemi yaşıyorsun ? Payına düşene razı mısın ?...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder