9 Temmuz 2013 Salı

Otuzlu Yaşların Küsürlü Acıları



Doyasıya hiç usanmadan,sebep aramadan,dinmesini hiç istemediğim sağanak bir  halde sırılsıklam olana kadar ağlamak istiyorum.İstiyorum çünkü,boğazımın kalbimin üstüne her gün ağırlaşarak oturan bir düğümün ağrılarına katlanamıyorum.Birden bıraksam şu yaşları belki maddesini almış bir bağımlı gibi geçiştirici ferahlığa kavuşacağım...

''Hoş geldin otuzlu yaşlar...'' diyemedim maalesef .Onca anlatılan masallara kanmıştım oysa.Çünkü hep benden büyük masallar okudum.Onların öykülerine kendimi sığdırdım.Acılarını içimde hissettim.Yaraların sarılmasında ki inceliği kavradım...
Sakinlikleri,yürüyüşleri,felsefeleri hep benim ilerisini gözlediğim yıllara ışık tutuyordu.Sessizlikleri adeta gözlerimi tırmalıyordu.Duymuyordum belki ama göze batan bir halleri vardı.Ellerinde hep taşıdıkları kalın kitaplar görüyordum.Hep onlara gömüyorlardı başlarını.Derli toplu giyimleri vardı.Koyu renkli gömleklerini pantolonların içine tıkıştırmaları,klasik ayakkabıları takısız vücutları ve  bir sır gibi dış dünyalara kapanışları.Hepsi çok iyi yazılmış,sonunda kazanacağına emin olduğumuz bir roman kahramanı gibiydi.

Çok hazırlıklıydım...
İnsan geçen yıllarının kapısını öyle kibar kapatıyor ki,sanki içeride uyuyan bebeği uyandırmamak için bir annenin parmak uçlarında yürüyüşüyle kapatır gibi.Öyle geride bıraktık o geçen coşkulu ama kırgın yılları.Yeni mezun törenleri geliyor aklıma.Nasıl da gülerler keplerinin altında.Ellerinde kırmızı kurdelelerle dürülmüş umut kokan beyaz diplomalar.Yeni bir hayata atılırlar umutlarla.İşte böyle bir şey.Yirmi küsürün son   birlikteliği.Elveda diyeceğiz.Kırmızıdan daha kızıla kaçan bir hayat tecrübesiyle dalıyoruz otuzlu yaşlara.Heyecan revaçta.Sanki sen ben hepimiz bir başka olacağız.Yeniden doğacağız yeryüzüne.Bir bebeğin apansız gülüşleri gibi...

Daha güçlü olacaksın,daha diri.Üzerine inen hayat yumruklarına taş kesilen bedeninle daha karşı duracaksın.Ayak bağlarını en parlak kılıçlarla kesip atacaksın.Dostlukların daha az ama daha sahici,güçlü bir o kadar da yalın olacak.Bakışlarında feleğin çemberine meydan okuyacaksın.O çemberi ateşe verip içine çürük hikayeler katacaksın.Aşkların emsalsiz,bir o kadar gizemli çok tuhaf halleriyle seni bulacak.Yolların olacak.Uzak yolların.Gidişlerinde ki asaletli öyküler fiyakalı anılar bırakacak.Çaba sarf etmekten neşe duyacaksın.Kavgaların anlamlı olacak.Kaybedeceğin hiç bir şeyin yok.Ne duvarında tablo süslerin,ne peşine düşeceğin işlerin.Çünkü senin tek işin olacak.O da kendin.Kendine heba edeceksin bu kahrolası dünyayı.Sıranı salacaksın yıkılışlardan ezilmelerden.Çevik bir kafan,dikenli bir kalbin,penceresi ardına kadar açık yüreğin olacak.Daha ne olağanüstü güçlerin,hayallerin...


Kendi kendine konuşan adamlar...

Bugünün acılarının bir tarifi var mıydı ?...
Yok olmadı.Kimse bize bahsetmedi.Hiç bir satırın arasına eklenmedi.

Okuduklarımız,yazılanlar ?...
Hepsi yalanmış.Yalan hikayeler.Masallar ve daha niceleri.

Meğer ben gelmişim otuzun küsürlerine.Meğer o hevesle bekleyen heyecanlı yirmili çocuk içimdeki benmiş.Kendine kanan,inanan.Yalnızca kendi seçtiği romanların kahramanlarının yerine kendini koyan...Şimdi dışındayım kendimin.Çünkü ben artık otuz küsüründeyim.Küsüratlı acıların içindeyim.Üstelik saklı kalması,göze batmaması gereken haliyle.İçimdeki ben ile bir buluşmanın içerisindeyim.Buyurun düğünüümüz var bugün bizim ! Acıların neşesini paylaşmamız gereken,içeriğinde sadece göz boyama maiyetinde günlük akan bir düğün.Kara düğün...

Her şey büyür,olgunlaşır.Toprağa sarılır.Gölgeler yaratır.Yapraklar verir yapraklar döker ağaçlar gibi.Acılarda büyür,sevinçlerde.Kederler değişir...Ama değişmeyen,hiç büyümeyen sadece duygular vardır.Çevresinde büyüyen onca hikayelere acılara karşı küçücük kalır zaman geçtikçe.Üzerine kaplar hikayeler.Ezilir,kalınlaşır.En kötüsü de esnektir.Bu yüzden teslim etmez canını.Ruhunu verir de,canını asla...

Tam da böyledir.Üst üste binen hayatın akıl almaz yükü tüm cilvesiyle çöker üzerine değişmez duygularına,duyguların barınağı yüreğine.Artık altında kaldığın acılara dayanamama zamanları.Hepsinin ayrı bir anlatımı,benzer bir sonu var yaşadıklarının.Ama gel gör ki,elinde okla duygularına uçarak konan peri kızı tamda ortasına batırır.İşte şimdi esnemez yüreğin.Düğümlenmeye başlar o işleyen okla.O kadar sivridir ki,dokunduğu yere tatlı acılar verdiğini sanır peri.Nerede nasıl olduğunun bir önemi yoktur onun için.Gider gelir okunun sivriliğini biler,yine başlar ince ince kıyımlara.Oysa sen kıyamayanlardansın,kıyacağını inandırsa da geldiğin yaşlar yıllar...Gücün tükenir,bakışların kaçar.O içindeki sen de artık seninledir.Yirmilerinde bu acılara çizikler atarak,şişeler tokuşturarak geçiştirilen o acı artık her yerini sarar...

Yüzüne çatlaklar,saçlarına aklar,belinde boynunda bükülmeler,sözlerinde titreyen mısralar,paramparça bir kalp,solgun bakan gözlerin,acıdan duvarları kazıdığın dökük tırnakların,uykusuz gecelerinle,ait olamama hislerinle yarım kalır tüm bedenin,düşlerin hayallerin.Gücün biter,umutların heveslerin firar eder.Her yerden,herkesten sakınırsın kendini.Saklarsın kıvrandığın acıları...

Çünkü sen artık otuzun küsüründesin.Teslim ol !
Bu dolaylı hikayenin karmaşık halini tarif edemezsin ne yazsan,ne çizsen de.Karışık bir şeyler karala; onlar seni anlasın,onlar seni okusun bilsin...


Peri mi ?
Oklarını işlemeye devam ediyor.Dönüp duruyor şu buyruk başımın etrafında.

Ben mi ?
Hı hı iyiyim...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder