8 Mayıs 2014 Perşembe

Der Himmel Über Berlin



Umutsuz toplumların bir çoğu savaş kalıntılarıdır.
Bilhassa coğrafyanın bir köşesine yığılmış şehir insanları.
Kaybettikleri,yaşadıkları,şahit oldukları,buruk hayatları.Her ne varsa cımbızla seçilip yapıştırırlar hayatlarına.Kalıntıların böylesi mirasları vardır insanda.Nesiller değişse de,izler sürüp gider.


Wim Wenders.Alman sinemasının müziksel ve şiirsel tadını sunan usta yönetmen.Bazı eserlerinde Türk kültüründen esinlendiği görürüz.Almanya'yı savuran Türk göçleri,buna büyük etken olsa gerek.Der Himmel Über Berlin filmini izleyip anlamak için,yalnızca bir sinema sever olmak yetmiyor.Hayata bakış açısı içine,gözlemlerini hafızasına alıp,sınama özelliğine sahip olmanız da gerekiyor.O yüzden herkese önermeyeceğim.Ama vakti geldiğinde nasılsa bir olaya cümle içine oturacak güzellikte olan bu filmi hep yaşatacağım.

Berlin sokaklarına iki meleğin gözünden dalıyoruz.Savaş sonrası Alman toplumunu oldukça başarılı irdeleyen film tema olarak hepimizin dönem dönem sorguladığı o malum sorularla yüzleşiyor.İnsanın yaradılışından ölümüne devam eden süreçler ve 'hep sonrası' diye birbirini izleyen hayat labirentleri.
Film de en etkilendiğim sahne meleklerin kütüphaneyi gezdikleri sahnedir.İnsanlara hisli yaklaşımlarını bu sahnede yakalayıp 'işte bu' dedirten tarzda.

Melek olmaktan buhran geçiren Demial,gerçekten bir insan olarak acıyı,sevinci yaşamak ister.Bu duyguları yaşarken film renkli olarak akar.Melek olarak sunulduğunda ise siyah beyazdır.Berlin sokaklarını izlerken sürekli 'Karlı Kayın Ormanı' nı duyarız.Keza bir sahnede ise Türk ailesi görürüz.Bir çok detay metafor olarak sunulur.Filmi izlemeye niyeti olanların kesinlikle önünde bir kağıt kalem tutması gerekir...

''Kimse barış hakkında epik bir şarkı söylemedi.
Bu barışta ne vardır ki;pek uzun sürmez ve ondan bahsedilmez...''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder